Orient Express
Fragmanlar
Avrupa Birliği'ne üye olma yolunda çaba sarf eden Türkiye, kendi tarihini sorgulayan ciddi bir değişim sürecinden geçiyor. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana üç askeri darbe yaşayan Türkiye, bugün artık orduyu sorgulayabilen ve yargılayabilen bir ülke haline geldi.
Kürtler dağlardan inmeye başladı ama türbanlı genç kızlar hala üniversiteye giremiyor. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin AB'ye uyum yasaları çerçevesinde başlattığı demokratik açılım paketinden kimlere ne pay düşüyor? Türkiye'de son 20 yılda neler değişti? Türkiye içinde muhafazakar kimliğinden dolayı muhalefete maruz kalan AK Parti hükümetinin bu sürece etkisi nedir?
"Orient Express" Türkiye'yi mercek altına alan, modadan müziğe, insan haklarından medyaya kadar günümüzün liberal ve hatta kimi zaman Türkiye standartlarına göre marjinal gazeteci, sanatçı, akademisyenlerinin görüşleri ile 20 yılı ve getirdiği değişimi değerlendiren 13 bölümlük bir dizi belgeseldir.
Belgesel dizide Yörükler, Trakya bölgesindeki Çingeneler ve hıdrellez, insan hakları, medya, azınlıklar, Tarlabaşı, moda, Protest müzik, İstanbul'a iç göç, Türkiye'de yaşayan Rumlar ve Yunanlılar, sufi tarikatlarından Mevlana'ya Anadolu bölümleri yer alıyor.
Yaklaşık 80 milyon nüfusa sahip Türkiye çok renkli bir kültür
yelpazesine sahip. Yahudi, Ermeni, Rum, Süryani, Alevi, Kürt ve
daha pek çok azınlık ve etnik grubun yaşadığı zengin bir toprak
parçasıdır Türkiye. "Orient Express" Türkiye azınlıklarını ve etnik
gruplarını da tanıtırken kökenleri Orta Asya'ya dayanan Türklerin
halen varlığını sürdürdüğü geleneklerini de tüm açıklığıyla gözler
önüne seriyor.
OYUN, BÜYÜ, TÖREN
Türklerin İslâmiyet'i kabulünden bu yana on asır geçmiş
olmasına rağmen, bugün günlük hayatımızdaki birçok kültürel öge
İslamiyetten önceki kültürün izlerini taşıyor. Orient Express
belgeselinin "Oyun, Büyü, Tören" bölümünde İslamiyet öncesi Türk
kültüründen bugüne kadar gelen ve aslı Şamanizm'e dayanan
ritüellerden örnekler veriliyor. Türkler İslamı aynen benimseme
yerine kendi inançlarıyla harman edip yeni bir sentez oluşturdular.
Bu sentez, İslam'ın Orta Asyalılaşması olan İslam'ın sufi
yorumuydu. "Oyun, Büyü, Tören" bu tasavvuf kültürünü peygamberler
şehri olarak bilinen Şanlıurfa'nın zikir törenleri ile Mevlana
felsefesi üzerinden ele alarak tarikat kökenli bu ibadetlerden
görüntüler sergiliyor.
HATIRALAR VE KUTLAMALAR
Yaklaşık 80 milyon nüfusa sahip Türkiye çok renkli bir kültür
yelpazesine sahip. Yahudi, Ermeni, Rum, Süryani, Alevi, Kürt, Pomak
ve daha pek çok azınlık ve etnik grubun yaşadığı zengin bir toprak
parçasıdır Türkiye; Ermeniler, Yahudiler, Rumlar,
Süryaniler..."Hatıralar ve Kutlamalar" İstanbul'un dört belli başlı
dini azınlığını kendilerine özgü kutlamalarından kesitler sunarak
konu alıyor. İstanbul'da bir Ermeni düğünü, Yahudi düğünü, Süryani
vaftizi, Karadenizli Rumların yortuları... Ermeni korosu Sayad Nova
ve yahudilerin Sefarad müziğini icra eden Janet & Jak Esim'in
ezgileri eşliğinde izleyicilerle buluşuyor. Son olarak Müslümanlar
ve sünnet... Kemal Özkan'ın sünnet sarayı her gün önce palyaço
eşliğinde eğlenen sonra lazerle hiç bir acı hissetmeden sünnet olan
çocuklarla dolup taşıyor. "Hatıralar ve Kutlamalar" İslami bir
düğün ile noktalanıyor.
AYVALIK'TAN GİRİT'E
Yunanistan'ın Girit adasında dağlık bir bölgede yer alan küçük bir
çoban köyü Anogia. Yakinthia ise, Anogia köyünden birkaç kilometre
uzaklıkta, içindeki manastırı nedeniyle yerel halkı için kutsal
kabul edilen bir alan. Köyün derneği her sene bu kutsal mekanda
kültürel festivaller düzenliyor. Bu seneki festivalin teması ise
Akdeniz çobanları ve ülkelerinin geleneksel müzik ve yemekleri.
"Ayvalık'tan Girit'e" Ayvalık yöresinde çobanlık yapan İbrahim
Tezel ve ailesinin Girit'te düzenlenen Yakinthia Çoban Festivali'ne
katılılış öyküsünü anlatıyor.
BİN YILLIK GÖÇÜN SON DURAĞI
Yörüklük 11. yüzyılda Anadolu'nun kapılarının Orta Asya'ya
açılmasından günümüze süregelen bin yıllık bir yaşam tarzıdır.
Modernleşme, hayat şartları ve temel ihtiyaçların değişmesi ile pek
çok Yörük aşireti artık yerleşik hayata geçti. Bugün Türkiye'de 250
hanesi ile sadece Sarıkeçili aşiretinin bir kısmı halen tüm zor
doğa şartlarına ve devlet baskılarına rağmen göçerliği mecburen
sürdürüyor. "Bin yıllık göçün son durağı" teknolojinin üst düzeyde
yaşandığı 21. yüzyılda hala develerinin sırtlarına yükledikleri
yaşamları ile göçerliğe devam eden Sarıkeçili yoruklerinin
hayatlarını ve yaşadıkları zorlukları anlatıyor. Tüm varlıkları
olan develeri ve keçilerini satarak yerleşik hayata geçenler ise
tek bildikleri hayvancılık da ellerinden alınınca kiraya ve dört
duvar arasında yaşamaya mahkum olmuş.
BİR TÖRE, BİR DİL, BİR İNANÇ
Yaklaşık 80 milyon nüfusa sahip Türkiye çok renkli bir kültür
yelpazesine sahip. Yahudi, Ermeni, Rum, Süryani, Alevi, Kürt ve
daha pek çok azınlık ve etnik grubun yaşadığı zengin bir toprak
parçasıdır Türkiye. "Bir töre, bir dil, bir inanç" Turkiye'nin
Trakya bölgesinde yaşayan romanlar, pomaklar ve aleviler ile
eskiden bir rum köyü olan Uçmakdere'yi anlatıyor. Doğu Trakya'daki
kültür değişimini, Hıdırellez Bayramı geleneğinin halktan yerel
otoriteye geçişini, Osmanlı döneminde öncü birlikler olarak
Trakya'ya gelen Müslüman Slav Pomaklar'ın kaybolmaya başlayan
kültürünü gözler önüne seriyor. "Bir töre, bir dil, bir inanç"ın
son durağı Türkiye'deki Alevi ve Bektaşiler için kutsal bir yatır
ve şenlik olan Topçu Baba.Trakya bölgesinin Alevi ve Bektaşileri
Topçu Baba'yı anmak üzere Kofçaz'da her yıl kurban keser, dua eder,
nefes söyler, semah ederler.
İKİYÜZLÜ İSTANBUL
Fotoğrafçı Fatih Pınar'ın vizöründen Tarlabaşı enstantenelerinin
yer aldığı "İkiyüzlü İstanbul"da bir zamanlar gayri Müslimlerin
yoğun olarak yaşadığı semtin göçler sonrası bugünkü hali
anlatılıyor. Dar sokaklarda koşuşturan çocuk yığınları, sokak
ortasına serdiği halısını yıkama uğraşısı içinde kadınlar... Şehrin
merkezinde ama şehre ruhlarıyla, umutlarıyla, yaptıkları işleriyle
ya da yapamadıkları işleriyle çok uzak insanlar…
İstanbul'da kendi hikayesiyle baş başa kalan birçok Tarlabaşı
görmek mümkünken İstanbul'un bir de öbür yüzü var. Tarlabaşı'na
yürüme mesafesindeki Asmalımescit ve İstanbul'un "üst grup"unun
eğlence mekanı boğaz hattı. Hürriyet gazetesi magazin köşe yazarı
Onur Baştürk'ün eşliğinde boğaz hattındaki gözde klüpler ve onların
müdavimleri "İkiyüzlü İstanbul"un konukları oluyor. İstanbul'un iki
uç hayatından örnekleri farklı mekanlarda yansıtan "İkiyüzlü
İstanbul" şehrin günümüzdeki sosyal hayatının fotoğrafını
çekiyor.
MEDYA GÖZÜYLE TÜRKİYE
"Medya gözüyle Türkiye" belgeseli azınlık gazetelerinden Şalom,
Apoyevmatini ve Agos'u tanıtıyor, azınlık gazetecilerinin
görüşleriyle Türkiye'nin gündemini ve basın özgürlüğünü tartışıyor.
Hrant Dink cinayeti ve Ermeni cemaati üzerinde yarattığı etkiyi
yorumluyor. Demokratik açılım, Türkiye'de sendikallaşma, basında
grevler, Avrupa Birliği ve Yunanistan ile ilişkiler,
Türkiye'nin yenidünya düzenindeki konumu ve bu konumun iç
dinamiklere etkisini Türk medyasının deneyimli gazetecileri ve
mizahçıları ile tartışıyor, yorumluyor.
İSTANBUL'UN DİĞER SESİ
"İstanbul'un Diğer Sesi" tüm baskılara rağmen kalıpları müzik ile
kıran, Türkiye'deki etnik gruplara, azınlıklara bir ses olan,
Türkiye'nin sosyo-politik sorunlarını evrensel bir dille icra eden
müzik topluluklarını ve dizelerine ilham veren konuları müziğin
diliyle anlatıyor.
Kardeş Türküler, Grup Yorum, Bandista, Kongolu mülteci müzisyen
Enzo İkah, Türk-Yunan rebetiko grubu Tatavla Keyfi, Sagopa Kajmer
ve hayranı İnanç Yeniay, Kürt heavy-metal grubu Ferec "İstanbul'un
Diğer Sesi"nin sesleri.
İSTANBUL
Son 10 yıl içinde değişik nedenlerle pek cok Yunanlı Türkiye'ye
yerleşti. Öğrenci olarak geldiler, evlendiler, iş ortağı oldular,
hatta kimisi önce tatil için gelip daha sonra yerleşmeye karar
verdi. İstanbul, zaten manevi bağları bulunan Yunanlılara yeniden
vatan oldu.
"İstanbul", İstanbul'a ve Türkiye'ye, yeni yerleşen Yunanlıların
gözünden bakıyor. Türkiye'den göçen ailelerinden dinledikleri
hatıralarla büyüyen Yunanlılar Türkiye'nin iş dünyası, teknoloji,
sanat, kültür ve turizmini değerlendiriyor. Rum Okulu Zografon'un
mezuniyet gecesinden tavernalar kralı Yorgo Vapuridis'e kadar
zengin ve keyifli bir içerik sunan "İstanbul" iki kültür arasında
yeni bir köprü oluşturuyor.
STİL İSTANBUL
"Stil İstanbul" Türkiye'de moda kavramının değişimini ve geçirdiği
evreleri, dünyada Türk modasının yerini, Türk kadınının
bilinçlenmesinin kıyafet seçimini etkileyen bir unsur olarak
karşımıza çıkışını, yaşam tarzları ve tüketim kalıplarındaki
değişimlerin İslami yaşam biçimine de tesettür modası olarak
yansımasını tartışıyor. Cemil İpekçi, Ece Sükan gibi sektörün
tanınmış tasarımcıları ve genç temsilcilerinin yanı sıra "Stil
İstanbul", alternatif akım yaratan romanların modacısı Kobra Murat,
klasik stil şapka tasarımcısı İstanbullu Rum Katia Kiracı, türbanlı
dövmeci Elif Sümeler ve İstanbul'un en eski kuaförlerinden Nikos
Katakouzinos'un Türkiye'de moda, kadın ve İslami moda hakkındaki
görüşlerine yer veriyor.
HENÜZ ÖZGÜR OLAMADIK
Son yıllarda Türkiye'de insan haklarının tanınma ve korunma
düzeyi, Avrupa Birliği ile ilişkiler bağlamında sürekli ele
alınmakta ve tartışılmaktadır. Özellikle Kopenhag
Kriterleri'nde somutlaşan talepler, Türkiye'nin üyelik için yapması
gereken düzenlemelerin insan hakları alanındaki çerçevesini
çizmektedir.
Türkiye'nin son yıllarda geçirdiği değişimi farklı konu başlıkları
altında ele alan 13 bölümlük belgesel dizi Orient Express "Henüz
Özgür Olamadık" bölümüyle Türkiye'nin insan haklarındaki güncel
durumunu, eşcinsel hakları, kadın hakları, türban sorunu, F tipi
cezaevlerinde tecrit ve alevi haklarını hukukçular, aktivistler ve
mağdurların görüşleriyle objektif bir açıdan aktarıyor.
DİPTEKİ HAYATLAR
Türkiye'nin doğusunda yaklaşık 20 yıldan fazla süren Türk - Kürt
çatışmalarının sonucunda topraklarından zorunlu olarak göç eden ve
ülkenin diğer ucuna gelerek hayata yeniden tutunmaya çalışan
Kürtlerin İstanbul'da midye satarak verdikleri yaşam mücadelesi
"Dipteki Hayatlar"ın konusu.
Gökyüzünün daha aydınlanmadığı saatlerde Kumkapı'dan tekne denize
açılıyor. Midyenin, meşhur büfelere, lüks balık lokantalarına ve
Mardinlilerin tezgâhına uzanan yolculuğu Boğaz'ın kıyılarında
başlıyor. Şehmuz 1996'da İstanbul'a gelmiş, yaklaşık 13 senedir
midye işiyle uğraşıyor. "Zaten genelde bizim Mardinliler bu işi
yapar" diyor ve devam ediyor "Türkiye distribütörlüğü bizim
elimizdedir. Zamanında bizim akrabalar gelmiş, bu işi yapmaya
başlamış, herkes birbirinin tanıdığını çağırmış. Bizden önce
Ermeniler yapıyordu. Onlardan sonra bize kalmış bu meslek."